Sayfalar

17 Ağustos 2010 Salı

Arabistanlı Lawrence


Thomas Edward Lawrence (1888 – 1935)


Arkeolog, askeri stratejist ve yazar olarak bilinen bu eşcinsel İngiliz ajanı 15 Ağustos'da doğmuş. Arapların 1. Dünya Savaşı'ndaki ihanetlerinin en büyük suçlusu olarak görülür, hem kendisi hem de birçoğumuz tarafından. 1916-1918 yılları arasında yaptıklarını The Seven Pillars of Wisdom, “Bilgeliğin Yedi Sütunu” adlı kitabında anlatmıştır. Hikayelerini kitaplaştırmasına Bernard Show'un katkıda bulunduğu Lawrence, birçok batılı kaynak tarafından bu eseri ile değerlendirilir. Ne var ki, bu kitabının da görevinin bir parçası olup olmadığı, anlattıklarının doğruluğu ya da doğruluk derecesi uzmanlar tarafından tartışılmıştır. Bütün bu tartışmalarda unutulmaması gereken tek gerçek gerçekten bir arkeolog ya da bilim adamı gibi görünse de Lawrence'in neticede aldığı emirleri yerine getiren bir devlet görevlisi olduğudur. İşte Lawrence'in hayat hikayesi:
Thomas Chapman, eşi boşanmayı reddettiğinden evi terkederek Sarah Junner ile yeni bir eve taşınır. Lawrence bu gayrimeşru birlikteliğin üçüncü çocuğu olarak doğar. Dört yaşında okumayı söken Lawrence, Oxford'daki Jesus College'e burs kazanır. Daha 21 yaşında iken yaz tatilinde Suriye, Filistin gibi Osmanlı topraklarını gezer. Eylül ayına dek 36 haçlı kalesini gezmiş bulunuyordu. 1910 yılında, yazmış olduğu “Haçlıların Avrupa Askeri Mimarisine Etkileri” adlı teziyle ödül kazanır. 1911 yılında tekrar Suriye'dedir. Fırat Nehri'nin Karkamış tarafındaki Hitit kazılarına katıldı. Filistin'e araştırmalara gitti. Bu dönemde bölgenin stratejik haritalarını hazırladığı bilinir. Karkamış'taki araştırmaları sırasında henüz 14 yaşında olan bir arkadaş da edinmişti. Kitabını da adadığı Dahoum'a okuma yazma öğretmiş, ancak bu dostluklarının fiziki bir ilişkiye dönüştüğü dedikodularına da engel olamamıştır. Bu yıllarda Lawrence Arap dilini çok iyi öğrenmekle kalmamış, Arap kıyafeterini de üzerinden çıkarmaz olmuş. 1. Dünya Savaşı patlak verdiğinde artık bu çok iyi eğitilmiş İngiliz ajanından yararlanma vakti gelmiş bulunuyordu. 1916'da Mekke Şerifi'nin oğlu Faysal Hüseyin'in birliklerine katılır. Kitabında Faysal'ı gördüğü ilk anı aynen şöyle anlatır:
“İlk bakışta Arabistan'a bu adam için, Arap İsyanını bütün ihtişamıyla başlatacak lider için geldiğimi hissettim. Faysal, uzun ipek elbiselerinin ve kahverengi baş örtüsünün içinde bir sütun gibi oldukça uzun, zayıf görünüyordu. Gözkapakları düşmüş; siyah sakalı ve renkli yüzü bu garip, ve seyredilesi vücudunu gizleyen birer maske gibiydiler.”
Lawrence, Faysal'ın vücudunu sadece seyretmekle mi yetindi bilmiyorum ama onunla birlikte Arap kıyafetleri içinde Arap isyanı için büyük bir uğraş verdi. Bir ara yakalanır ve Arap olmadığı anlaşılır. Ancak bir şekilde yargılanmadan kaçmayı başarır. Bu sırada tecavüze uğradığını iddia eder. Deraa Valisi Hacim Bey tarafından. Bir kısım iddialara göre ise serbest kalabilmek için bazı askerlere kendisini teklif etmiş, ama sonrasında pişman olmuştur.
Mekke Şerifi Hüseyin, bir din adamıyken Osmanlı tarafından Mekke'ye atanmış, hatta Arap kökenli tek lider olmuş. Osmanlı'nın yıkılma ihtimali onu en güçlü halife adayı yapıyordu ki, bu yüzden Lawrence ile yolları kesişmiş oluyordu. Mekke Şerifi Hüseyin'in başlattığı isyan hareketi, Lawrence'in hiç de yabana atılamayacak çabaları ile birleşerek oldukça büyük bir başarıya ulaşmıştır. Tabi Lawrence Araplara özgürlük getirmeyi amaçlayan bir Arap-sever değildi. O daha çok Arap erkeklerini seviyordu. Ama siyaset olarak Arapları Osmanlıdan ayırdıktan sonraki amacı onların birleşmesine engel olmak olmuştur. Bugünkü parçalanmış ve sorunlarla boğuşan Arap coğrafyasının mimarı İngilizlerdir.
Lawrence'in Suriye'ye verdiği büyük öneme rağmen, Fransa’nın baskısı neticesinde İngiltere ve Fransa arasında gizli bir anlaşma olan Sykes-Picott imzalanır. Rusya'nın onayıyla. Suriye'yi Fransa'ya bırakan, Filistin'de uluslar arası bir yönetim kurmayı amaçlayan, bütün Orta Doğu'yu yani petrolü İngiliz ve Fransızların kontrolüne bırakan bu andlaşmadan pek tabi ki Arapların haberi yoktur. Andlaşma ancak iki yıla yakın bir süre sonra, Bolşevik ihtilali neticesinde Lenin tarafından açıklanacaktı.
Lawrence daha sonra Paris Barış Konferansın'da Faysal'ın yaveri olarak görülür. Bu “öngörülü” Arap liderinin Lawrence tarafından nasıl işlendiğini şu sözleri çok güzel anlatıyor:
Biz Araplar Siyonist harekete derin bir sempatiyle bakıyoruz. Burada, Paris’teki varlığımız, dün Barış Konferansı’na Siyonist Örgütün sunduğu tekliflerle tamamen uyumludur ve bu teklifleri ılımlı ve uygun buluyoruz. Bu kararların uygulanması için elimizden geleni yapacağız ve Yahudilere kalpten gelen duygularla hoş geldin diyerek yeni bir yuva diliyoruz. Ben ve halkım Yahudilerin ve bizim bir arada dünyanın medeni halkları arasında ortak çıkarlarımızla yer alacağımız bir geleceği umuyor ve bu gelecek için çalışacağımızı vaat ediyoruz.”
Lawrence İngiltere'ye geri döner. Churchill tarafından Oxford'a Orta Doğu bölümüne atanır. Buradan istifa eder ve John Hume Ross adıyla Kraliyet Hava Gücü'ne katılır. Deşifre olunca Thomas Edward Shaw adıyla Kraliyet Tank Kolordusu'na katılır. 1925'de Shaw adıyla tekrar hava Kuvvetlerine geçer ve 10 yıl süre ile İngiltere ve Hindistan'da görev yapar. 1935'de görevi bırakır. Motosiklet merakı aynı yıl sonunu getirir. Ülkenin en hızlı yedi motosikletinin sahibidir. Bunlardan birini kullanırken kaza yapar ve ölür.
1962 yılında çevrilen, 7 Oscar ödüllü Lawrence of Arabia filmi sayesinde tüm dünyada iyice tanınır.